1 Mayıs 2010 Cumartesi

Antep'ten gemiyle yola çıktı, dünyayı dolaştı...

Sanki dördü birden teknenin dalgalarda süzülürken çıkardığı sesi dinlemek için sözbirliği etmişlerdi. Çıt çıkmıyor, engin denizden başka hiçbir şey görünmüyordu. Sertel, dümenden geriye doğru başını çevirdi, tam da bu anda derinden bir ses çalındı kulağına. Ya da öyle geldi.Karısıyla birbirlerine baktılar. "Duydun mu?" dedi fısıltı halinde. Diğerleri saçmaladığını düşünürler diye korkmuştu. "Evet" dedi karısı "Sanki denizden bir inilti geldi." Çok geçmeden tekrar duydular; belki bir inilti, belki bir feryat. Ama kesinlikle bir insan sesi...
Yıl 2001, Yer, Akdeniz... Tekne, Odessa'dır.
Denizden Gelen Adam... Yaşanmış deniz hikayeleri" kitabında bu ve benzeri tam 20 öykü var. Yerli hikayeler ağırlıkta. Ancak 2003'te Uzakdoğu'da yaşanan Tsunami felaketi ve Avustralya'da iki gencin köpekbalığıyla olan öyküsü de gerçekten müthiş...
Yazarı Turgay Noyan... Gazetemizin Turgay abisi...
Hani on parmağında on marifet derler ya sanki onun için söylenmiş...
Müzisyen, gazeteci, dergici, köşe yazarı, Yeni Asır İstanbul temsilcisi, denizci... Yazı işleri toplantılarının en sıkıntılı anlarında patlattığı fıkralarıyla neşe kaynağımız...
Çok eskidir onunla tanışıklığımız. Antepli olduğundan hemşehrim, Pertevniyal Lisesi'nden abimiz ve sıkı bir Galatasaraylı...
Ama denizciliğe sevdasını bilirdim de kitabını okuyunca anladım ki bu başka bir şey...
"Antep'te deniz mi var abi" diye takıldığımız Turgay Noyan memleketinden İstanbul'a geldikten sonra 1960'ların başında sandal alarak başladığı deniz macerasını hiç ara vermeden büyük bir tutkuyla sürdürmüş. Kitabın önsözünde anlattığı daha sonra eşi olup ona iki evlat verecek kız arkadaşı Sevgi Hanım'la çıktığı bu yolculuk hala sürüyor.
Gözleri de mavidir Turgay abinin deniz gibi. Hayatla dalga geçer ama başına gelen en büyük dalgalardan birini hem de 10. evlilik yıldönümlerinde kitabında öyle bir anlatıyor ki. Sanki o fırtınaya siz yakalanmış gibi oluyorsunuz. 1974 yılında geçen "Sırıksıklam bir yıldönümü" öyküsünde öyle bir an var ki. Yine yapmış yapacağını diyorsunuz. Can havliyle kendilerini bir limana atmak isterken 4 yaşındaki kızı Tuba uyanır. Turgay abi de ne yapsın. Onu eğlendirir. Dalgalar geldikçe...
"Hoooop geliyooor... Bırrrrr...""Hoooop geliyooor... Bırrrrr..."
Peki ya Gavur Ali'nin öyküsüne ne demeli... Halikarnas Balıkçısı'nın nefis hikayelerinden biri sanki... Zaten ünlü dalgıç reisi Gavur Ali de Bodrum'da Cevat Şakir'in arkadaşıymış. Bodrum'daki en iyi süngerlerin yerini bilen adam olarak ün yapmış. Gavur Ali'yi Türkiye'nin en eski ve en ünlü balıkadamlarından Berk Or'un yaşadıklarıyla anlatıyor. Dipte yediği vurgundan Gavur Ali'nin onu nasıl koşturarak kurtardığını öğreniyoruz... Asıl mesleği mimarlık olan Berk Or daha sonra aralarında Turgay Noyan'ın da olduğu yüzlerce kişiyi yetiştirecektir...Ama öyle bir öykü var ki gelip göğsünüze yumruk gibi oturuyor:Seher'le Ömer...
Seher ünlü gazeteci ve deniz adamı Necati Zincirkıran'ın oğlu Sedat'ın teknesi... Bodrum'daki gemiyi İstanbul'a getirtmek için iyi bir denizciyle anlaşır. Ömer Özuzun. Yola çıktıktan az sonra fırtına patlar Ege Denizi'nde... Kuşadası, İstanbul, Bodrum tüm tanıdıklar seferber olur. Sahil koruma gider ama Ömer tekneyi bırakmaz. Finalda son konuşması var avukat kız arkadaşıyla...
"-Ne haber neredesin.
-Denizdeyim.
-Sesin kötü geliyor. Bir aksilik mi var?
-Yok. yok bir şey. Sadece bir sesini duyayım dedim.
-İyi ettin. Bir şey olmadığından eminsin değil mi?-
Yok dedim ya, sadece seni çok seviyorum, onu söyleyeyim dedim.
-Ben de seni seviyorum."

Sonra cep hiç açılmıyor... Öykü burada bitiyor ama Turgay Noyan her birinin altına bugün diye bir bölüm eklemiş. Bu öykülerin devamını öğreniyorsunuz. Seher'le Ömer üç yıldır bulunamadı. Hala da kayıplar... Turgay abinin maaile deniz tutkusu evlatlarına da bulaşmış. Eşi Sevgi'den sonra adını Deniz koyduğu oğlu, kızı Tuba (birlikte çıkardıkları Naviga'nın yayın yönetmeni) gelini Özlem ve torunları Cem ile Can mavi suların büyüsüyle yaşıyorlar...
Ah unutmadan girişteki öykü yarım kalmıştı... Gemide, dümendeki Sertel ve eşinin dışında, Boğaziçi Üniversitesi yelkencilerinden oluşan 12 kişilik ekip başlarında hocaları Prof. Refik Erzan'la Odessa'yı alıp yelkenciler için alan armatör İhsan Kalkavan bulunuyor. Gece karanlığındaki iniltiye sonunda ulaşıyorlar. Üzerinde sörf kıyafetleri olan bir adam... Sonra bağlantı kurularak Yunan Adası Karpaz'a götürülüyor. Kazazede adada kamp yapan Bulgar Milli Sörf Takımı'nın kaptanıymış. Odasse adada sevinçle karşılanıyor. Onların saatlerdir aradığı kişiyi bulmuşlardır. Herkes çok gururludur. Gözler dolmuştur. Bir can kurtarmanın sevinci vardır...İşte böyle, hani öyle bakıp geçtiğiniz denizden ne hikayeler çıkarmış bilin diye yazmış Turgay Noyan...
Denizciler gibi yapalım lafı bağlayalım:
"Eh be Turgay abi, Antep'te deniz yok, bir de olsaydı ne yapardın..."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder