1 Mayıs 2010 Cumartesi

Hayat..

Geçen hafta kaybettiğimiz bir akrabamız nedeni ile aile çoğunluğu bir araya geldik. Artık biz de düğün ve cenazelerde görüşen ailelerden olmuşuz. Tabi ki herkes ayrılırken görüşelim es geçmeyelim dedi. Ama öyle olmayacak şüphesiz...



Bir an gelir, tanıdıklar ölmeye başlayınca hayatının sonsuz olmadığını anlarsın demişlerdi. Gerçekten öyle oluyormuş. Yaşlılar ölüyor, çocuklar genç oluyor, bense hep genç kalacağımı sanıyordum. Hakikat insanın yüzüne tokat gibi çarpıyor.



Tam yerine denk geldi manzara koyduk misali bu düşüncelerin üstüne Benjamin Button'ın Tuhaf Hikayesi'ni izledim. Fikir çok parlak: Yaşlı doğan bir bebek ve büyürken gençleşmeye başlıyor. Hayatı tersten yaşıyor ve bir insanın yaşamı boyunca karşılaşacağı olaylar onun hayatında da yaşanıyor. Fakat film güzel olmaktan uzak. İzlemeyi zorlaştıran bir sürü detay verilmiş.



Bir adamın hayatının tamamını anlatmaya çalışmanın yarattığı bir sıkıntı bu belki ama çok daha kısa ve çarpıcı olabilirdi. Hayatları belli bir dönem için çakışan Benjamin ve Daisy'nin farklı yaşlanma özellikleri yüzünden ayrılmaları gerekir bir nevi ayrı dünyaların insanıdırlar. Hikayenin, bu aşkın kadın kahramanının şimdiki zamanından takip edilmesi ise çok gereksiz yere filmi sıkça bölüyordu. Keşke Titanic'teki gibi geçişlerle bu anlatım olayını keyifli hale getirecek çözümler bulabilselerdi.



Sonuçta öleceği gözüyle bırakıldığı huzurevinde büyüyen ve aynı yerde ölen Benjamin'in tuhaf hikayesinin söylediği en önemli sözler "hayatta seni ne bekliyor bilemezsin" ve " herkes kendi yolculuğunda yalnızdır".

Bizim çok sıkça kullandığımız "Kısmet" de hikayeye ufak da olsa renk katmış... Sonuç olarak Brad Pitt ve Cate Blanchett'in oyunculukları çok çok iyi ve Babel'den sonra bir kez daha çok yakışıyorlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder