1 Mayıs 2010 Cumartesi

Senci

Sonunda beklediğim haber geldi. Rihanna şiddet gördüğü sevgilisi ile barışmış. Dün yazacaktım vakit yokluğundan olmadı.
Bu olayı duyduğumdan beri sevgililerinden, kocalarından ya da ailelerinden şiddet görüp terkedemeyen, affeden kadınları düşünüyorum.
Ne kadar güzel ve genç olursa olsun, dünyanın en popüler ve sevilen seslerinden biri olursa olsun maddi olarak da hiç bir ihtiyacı olmasa da, sonuç herhangi bir kadının hissettiğinden farklı olmayabiliyor. Demek ki bunlar kadınların arkasına sığınmak istedikleri birer bahaneden ileri gitmiyormuş. Gerçek sebep başkaymış.
Sanki kadınlarda doğuştan suçluluk geni var. Yapılan harekete bir açıklama bulma, kendilerini suçlama ve karşıdakini affetme eğilimi. Sana zarar veren birini anlayabiliyorsun, anlamak istiyorsun?

Aklıma buna benzer bir kavram geliyor "Stockholm Sendromu". 1973 yılında bir banka soygunundan sonra ortaya çıkmış, rehinenin kendisini rehin alan soyguncuyu anlaması hatta ona yardımcı olması olarak açıklanıyor. Benzer birşey Hülya'nın şu sıra sitesinde tartışmaya açtığı "sencillik" konusunda var. İnsan kendisi olmaktan o kadar çıkıyor ve kendisini karşıdakinin yerine o kadar koyabiliyor ki artık bir gönüllü köleye dönüşüyor. Ne yapsa onu mazur görüyor ve bir açıklama buluyor. Çünkü aslında kendisi olmak, "ben" demek çok zor. Çok yalnız ve bu yalnızlık onları zaten öldürmüş durumda. Yaşamanın, hayatta varolabilmenin yolu efendinin kölesi, soyguncunun rehinesi, birinin karısı ya da sevgilisi olabilmekten geçiyor.

Yıllar önce buna benzer bir olay Noir Desir'in solisti Bertrand Cantat-Marie Trintignant arasında yaşanmış ve kadının ölümü ile son bulmuştu. Sebebin de kadının eski kocasından gelen bir mesaj olduğu ortaya çıkmıştı. Belki Marie Trintignant yaşasaydı o da bunu anlayışla (!) karşılayabilirdi. Kimbilir...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder